Çarşamba, Mart 28, 2012

eski dost bahar

0 teşebbüs
bahar mevsimi.
kalın ceketleri atıp,renkli kıyafetlere geçip,elimizde dondurmayla bir sahil turu
çimenler üzerinde çerez keyfi
kalabalık ya da daha seyrek organizasyonlu geziler
ya da bir yılın meyvesini toplayacağım zamandı
belki de sımsıcak bir güneş bile yeterken hem de
bahardı işte, söylemesi bile güzel, hecelerken bile ferah
sonra bahar, yerine gelmesini hiç istemediğim bir misafir gibi, yolda olduğunu öğrendiğimde evde yokuz demek isteyip geç kalmış gibi, olmadı kapıyı hiç açmayız ümidi gibi,yitti.
belki de hiç zorlanmayı bilememişim yıllarca. bir yandan onlarca dersin vizelerinin art arda sıralandığı, ödev teslimlerinin bastırdığı, artan hava derecesiyle yorgunluğun içteki daralmaları katladığı son birkaç sene, baharı tanıyamaz,artık ona bahar demek istemez oldum. bu yıllarca sevdiğim,çiçek kokulu kuş cıvıltılı ferah anlar bahardan ayrılıp, bahara rağmen biz de varızlarını sıralayıp direnişteydi ve ben de ayıp olmasın diye yanlarındaydım sanki. oysa ne severdim en küçük zamanlarımdan itibaren bu tılsımlı kelimeyi. senenin bütün çocukları gibi senenin bütün oyunlarına baharda başlar,senenin ilk sıcağını baharda tadar,mevsimleri say dediklerinde ilk ilkbahardan başlardım. biz iki iyi dosttuk, her iki iyi dost gibi de ben ona zaman zaman hatalarından bahsederdim.ne çok sineği olduğundan, zaman zaman ne dengesiz havaya sahip olduğundan yakınırdım. o şefkatliydi, ne dersem diyeyim beni en çok o mutlu etmeyi bilirdi.en çok onu özlerdim zaten olmadığında.
her araları açılmış iki iyi dost gibi, ne kadar istenmeyen misafir konsa da yeni adına, eninde sonunda arkada kalır göz. iyi dostlar birbirini iyi hatırlamayı severler.
üstelik bu bedeni ve zihni yoğunluğun yanında bir de çok derinden kalp acıları da yaşattığı için kırgınmışım bu son yaşadığım baharlara.geleceği zaman ev içerisinde karşılaşmamak için, arka odada uyuyor numarası yapmayı planlamışım.
bu bahar önce kendime olmak üzere baharla aramızdaki buzları kıracağıma dair sözlerim var.

son olarak,hazır uzmanlık sınavı da çıkmış,neredeyse zorunlu hale gelmişken,bu yerde geçireceğim zamanlar da belirsiz ve biraz abartılı acıklı ifadeyle artan limit sonsuza doğru yol alırken,baharla eski sıkı fıkı dostluğumuza geri dönüp, şimdi yapamadığım uzun uzun anlatmayı o zaman yapacağım.:)



Continue reading →
Pazartesi, Mart 26, 2012

müzik zamanı!

2 teşebbüs

mehmet erdem'i dinlemişliğiniz var mı?
benim tanıma şarkım polis filmi soundtrackı olur ya ile olmuştu.ajda pekkan'ın olur ya'sını tanınmayacak hale getiren mehmet erdem o zamandan beri takibimdeydi. ismine çıkan şarkılar ise bu takipte bir türlü değişim,artış göstermiyor hatta sadece dizi ve film jenerik müzikleriyle sınırlı kalıyordu.neredeyse tamamı zamanında zaten bir şekilde dinlemiş, beğenmiş olduğum şarkılar yani..

leyla ile mecnun dizisini izlemeye başladığım zamanlarda ise başta tanımadan da olsa dinler dinlemez ısındığım şarkıların sonradan mehmet erdem'den olduğunu öğrenince, belliydi ama, psikolojisine bürünmüştüm. sonrasında altın portakal film festivalinde en iyi film müziği dalında ödül aldı zaten.

ara ara albümü çıktı mı acaba diye göz gezdirsem de, çok ihtimal vermiyordum. malum genelde nerede arka planda kalmış,radikal,tutulmamış bir şey varsa ben ona daha bir düşkün oluyorum, mehmet erdem de öyle kalacak, ben anca dizi dizi film film aranıp öyle dinleyeceğim diye düşünüyordum. nasıl olduysa bizimki album çıkarmaya karar vermiş ve mart ayında ilk albümünü çıkaracağını açıklamış, internette de büyük bir hayran kitlesi varmış vs.

albümü henüz bulamadım ve internette sadece çıkış şarkısı hakim bey'e ulaşabildim, diğerlerini de merakla bekliyorum.

bir de sesini, birkaç yıl öncesinde 1-2 şarkısıyla yaklaşık her pastahanede karşılaştığımız leonard cohen'a benzetiyorlarmış. onlar kadar aşina olmadığımız bir şarkısını attım, siz karar verin.



konu ile ilgili birkaç link de hazırladım;



mehmet erdem-olur ya(polis)
mehmet erdem-sevgini söyle(kalbim seni seçti)
mehmet erdem-herkes aynı hayatta(sınıf)
mehmet erdem-yalan(leyla ile mecnun)










Continue reading →
Perşembe, Mart 08, 2012

kalpteki kilitlerin nüshasız anahtarları

0 teşebbüs

kırmızı göz.
ev ahalisinin bütün sevgisini abartılı abartılı göstermekten vazgeçemediği,  biricik kıymetli bembeyaz şirinler şirini tavşanımız. ben 2-3 yaşlarındayken kedi tarafından korkutularak ölen tavşanımız sonrası kapattığımız evcil tavşan beslemeye yeni adımımız.
kırmızı göz adını kırmızı gözlerinden aldı. tüylü,4 ayaklı, üstüne üstlük bir de kemirgen olan bir varlık ne kadar sevimli olabilirse ondan çok çok daha sevimliydi kırmızı göz.
kucağına gittiğine alışıp,yayılan bir tüylü bebek.
kucaktan inmemek için iyice sırnaşan bir şımarık bebek.
işin en garipsediğim tarafı,eve geldiğinden beri tam bir odak noktası olan, bütün samimi sevgi sözcüklerini üzerine toplayan kardeşimin ona olan ilgiyi kıskanmayıp, aksine onun da her gördüğünde tatlı sesiyle "ay canım benim" diye bağırması. kırmızı gözü çok sevmiştik hepimiz, o bizim kırmızı gözümüz olmuştu.
ardından bir sürü tavşan daha geldi yanına.isimlerini yine kardeşim koydu;grilla,karagöz ve anne tavşan.grilla ve anne tavşan gri,karagöz ise bembeyaz olanlardan.kırmızı gözümüz artık yuvasını başkalarıyla da paylaşıyor, yalnızlık çekmiyordu.
kırmızı göz gibi diğerleri de havuç yemeleri gerektiğini bilmeyip yemiyorlardı, oysa tavşanların havuçla beslendiğini herkes bilir. gerçi belki cahillikten değil de tadını sevmediklerinden yemediler. otlansınlar diye kapılarını açıp bahçeye çıkarmıştık en son.kırmızı göz tek başınayken de bahçede uzun uzun dolaşır, bizi ilk karşılayan olurdu. çocukluktan kalma fobim olan kedi korkutmasına maruz kalır diye her seferinde evhamlardan evham seçerdim.anca büyüdükten sonra,kedilere kafa tuttuğunu görünce içim rahat etmeye başladı bu yuvadan ayrılışlardan.kırmızı göz çevrede biraz dolanır en son yuvasına girerdi.uysaldı.
gün bitmesine rağmen gelmediler bu sefer.bahçenin hiçbir yerine saklanmamışlardı üstelik.
kardeşim için için ağlayarak içeriye girdi.aramaya çıktıklarında anne tavşanın yolun kenarında ölü olduğunu görmüşler.yola çıkmaya kalkmış ve hamile olduğundan yaklaşan arabadan kaçamamış.yavru tavşancıkla beraber can vermişler.
sadece grilla varmış bahçede. diğer 2 beyaz tavşan kırmızı göz ve karagöz yokmuş. ortalık o kadar sessizleşti ki bir anda, sanki derin bir yalnızlığa,sessizliğe bürünmüş gibiydik.
kardeşim içli içli kayıpların arkasından ağladı, biz sustuk. 
"gözümün önünde o ağzını ileri geri hareket ettirişi."
"akıllıydı ya,keşke..."

onları sadece özgür bırakmıştık.
ben buna "bütün sevdiklerini bir odaya kilitleyip, çıkmalarına izin vermeme" arzusu diyeyim.

klinikte fissür örtücü uygulaması var.dişin çiğneyici yüzündeki oluklar çok derinse, temizleme zorluğundan ötürü çürüme riski yüksek oluyor diye derinliklerin üstünü kapatıp daha yüksek yüzeyler oluşturuyoruz. dişin fiziksel yapısını bozup,bir de kimyasal ekliyoruz; sonuçta dişi tamamen kaybetmekten kurtarmış oluyoruz.
her kayıp diş damakta kocaman boşluk bırakır.çözümü ise suni yollarla elde edilmiş, çakma bir implant ya da diğer dişlere oturtulmuş köprü. tam ya da bölümlü protez aşamasına gelen daha kocaman boşluklardan hiç bahsetmiyorum bile.

ve odayı kilitleyip, anahtarını da kaybetmeli. 

bu da kırmızı gözden kalan birkaç anıdan biri, karla oynadığı günden.

Continue reading →
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Labels