kırmızı göz.
ev ahalisinin bütün sevgisini abartılı abartılı göstermekten vazgeçemediği, biricik kıymetli bembeyaz şirinler şirini tavşanımız. ben 2-3 yaşlarındayken kedi tarafından korkutularak ölen tavşanımız sonrası kapattığımız evcil tavşan beslemeye yeni adımımız.
kırmızı göz adını kırmızı gözlerinden aldı. tüylü,4 ayaklı, üstüne üstlük bir de kemirgen olan bir varlık ne kadar sevimli olabilirse ondan çok çok daha sevimliydi kırmızı göz.
kucağına gittiğine alışıp,yayılan bir tüylü bebek.
kucaktan inmemek için iyice sırnaşan bir şımarık bebek.
işin en garipsediğim tarafı,eve geldiğinden beri tam bir odak noktası olan, bütün samimi sevgi sözcüklerini üzerine toplayan kardeşimin ona olan ilgiyi kıskanmayıp, aksine onun da her gördüğünde tatlı sesiyle "ay canım benim" diye bağırması. kırmızı gözü çok sevmiştik hepimiz, o bizim kırmızı gözümüz olmuştu.
ardından bir sürü tavşan daha geldi yanına.isimlerini yine kardeşim koydu;grilla,karagöz ve anne tavşan.grilla ve anne tavşan gri,karagöz ise bembeyaz olanlardan.kırmızı gözümüz artık yuvasını başkalarıyla da paylaşıyor, yalnızlık çekmiyordu.
kırmızı göz gibi diğerleri de havuç yemeleri gerektiğini bilmeyip yemiyorlardı, oysa tavşanların havuçla beslendiğini herkes bilir. gerçi belki cahillikten değil de tadını sevmediklerinden yemediler. otlansınlar diye kapılarını açıp bahçeye çıkarmıştık en son.kırmızı göz tek başınayken de bahçede uzun uzun dolaşır, bizi ilk karşılayan olurdu. çocukluktan kalma fobim olan kedi korkutmasına maruz kalır diye her seferinde evhamlardan evham seçerdim.anca büyüdükten sonra,kedilere kafa tuttuğunu görünce içim rahat etmeye başladı bu yuvadan ayrılışlardan.kırmızı göz çevrede biraz dolanır en son yuvasına girerdi.uysaldı.
gün bitmesine rağmen gelmediler bu sefer.bahçenin hiçbir yerine saklanmamışlardı üstelik.
kardeşim için için ağlayarak içeriye girdi.aramaya çıktıklarında anne tavşanın yolun kenarında ölü olduğunu görmüşler.yola çıkmaya kalkmış ve hamile olduğundan yaklaşan arabadan kaçamamış.yavru tavşancıkla beraber can vermişler.
sadece grilla varmış bahçede. diğer 2 beyaz tavşan kırmızı göz ve karagöz yokmuş. ortalık o kadar sessizleşti ki bir anda, sanki derin bir yalnızlığa,sessizliğe bürünmüş gibiydik.
kardeşim içli içli kayıpların arkasından ağladı, biz sustuk.
"gözümün önünde o ağzını ileri geri hareket ettirişi."
"akıllıydı ya,keşke..."
onları sadece özgür bırakmıştık.
ben buna "bütün sevdiklerini bir odaya kilitleyip, çıkmalarına izin vermeme" arzusu diyeyim.
klinikte fissür örtücü uygulaması var.dişin çiğneyici yüzündeki oluklar çok derinse, temizleme zorluğundan ötürü çürüme riski yüksek oluyor diye derinliklerin üstünü kapatıp daha yüksek yüzeyler oluşturuyoruz. dişin fiziksel yapısını bozup,bir de kimyasal ekliyoruz; sonuçta dişi tamamen kaybetmekten kurtarmış oluyoruz.
her kayıp diş damakta kocaman boşluk bırakır.çözümü ise suni yollarla elde edilmiş, çakma bir implant ya da diğer dişlere oturtulmuş köprü. tam ya da bölümlü protez aşamasına gelen daha kocaman boşluklardan hiç bahsetmiyorum bile.
ve odayı kilitleyip, anahtarını da kaybetmeli.
bu da kırmızı gözden kalan birkaç anıdan biri, karla oynadığı günden.