Pazar, Ağustos 29, 2010

şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler

0 teşebbüs

teknoloji ilerleyip yayılırken homojen olduğunu görebilecek miyiz acaba?
ne zaman acele içerisinde fotokopi çektirmem gerekse korkulara kapılıyorum artık.çünkü herhangi bir fotokobi yada kırtasiyede gelişmiş bir cihazın bulunma ihtimali çok düşük.normalde belli yerleri tercih etsem de bazen tercih edebilecek bir yerde bulunmayabiliyorum.işte tam da böyle bir zamanda girdim o kırtasiyeye.çekilmesi gereken onca sayfa ve karşımda çocukluğumda gözümün aşina olduğu bir cihaz.seçme şansım yoktu çünkü bundan az önce bir başkası biraz beklersek çekebileceğini söylemişti.tabi ki beklemedik.
fotokobi çekecek amca yaşının getirdiği yavaşlıkla hareket ediyor,hala yolun başında olduğunu gördükçe gözümde o sayfalar iyiden iyiye büyüyor kendimi neyse bize müsade dememek için zor tutuyorum.fazladan toner yiyebilecek yerleri beyaz kağıtla kapatıyor,sonrasında kağıdı ters yerleştirdiğini farkedip baştan çekiyor.
kara kara düşünüyorum o an başka ne çözüm bulabilirim diye.bir ara bir kısmını gözden çıkarıyorum ama onlara da ihtiyacım var.
orda dakikalarımı hatta bir saatimi amcayı izleyerek geçiriyorum.içten içe yıllanmış emektar makinaya üzülüp,bir yandan da sevgili fotokobicimizi özlüyorum.
sabrın sonu selamet olunca ve makine yeterince sayabilecek güce sahip olmayınca bizim amca fotokobileri saymaya başlıyor.parmağını ağzının üstündeki epitelden ıslatarak sayfaları tek tek çeviriyor.
ne zaman iç rahatlığıyla her yerden fotokobi çektirebileceğimizi merak ediyorum.
hadi fotokobi üzerine bulaşan o sıvıyı geçtim de boşuna geçen o zamanlar ne olacak..
Continue reading →

evet beyaz,hayır kahverengi

0 teşebbüs
ağzımdan çıkabilecek en zor kelimedir hayır."hayır"lı cevaplarda genelde alternatif cümleler kurmaya çalışır içimdeki birşey.çünkü hayır kırıcıdır ve hayatta en tahammül edemeyeceğim şey kırmak.
bazen bu "hayır" kullanmadan kurduğum "hayır"lı cümle evete bile dönüşebilir,eğer çok da farketmeyecekse.
bazense olmazsa olmaz "hayır"larda kaçınılmaz sonuç için "hayır" mazeretleri sıralanır.
oysa evet zariftir.gururla çıkar ağızdan."evet geliyorum","evet alabilirsin","evet yapabilirim","evet kabul ediyorum" evet evet evet..
çünkü kimse sormaz evete hesap.o sempatiktir,yumuşak huyludur.halbuki evet çok önemli birşeyi kırar;"hayır"ı.
"hayır"ın kazanımları "evet"in görkeminde kaybolur.
"hayır"ın sebepleri "evet"le birlikte uzaklaşır.
"hayır"ın direncini "evet" kırar.
bazen bir "hayır"ın altında çok fazla anlam olabilir.
ve evetin gölgesinde kalmayı haketmiyor hayır.

tabi ki seçimlerde boş oy atalım demeye çalışmıyorum.o konu başka :)
Continue reading →

maskenin altındaki yüz

2 teşebbüs
hiç ergenlik belirtisi göstermedim ben.
mesela hiç ayarsız sinirlenmelerim,ani tepkilerim,asiliklerim olmadı.annem hiçbir değişim olmadığını ne zaman girip çıktığımı anlamadıklarını söyler.evet kendimi hiç zor bir dönem yaşarken hatırlamam ben.belki de o zamanlar tüm bunlara vakit bulamamın bir faydasıdır.
ergenlik sivilcelerim de olmadı fazla.stresli de değilim sivilce çıkaracak kadar.arada tek tük çıktığında devamının gelmesinden, belki de ergenliğe giriyor olmaktan korkup faaliyete geçerim hemen.
birkaç tane çıktığını görmemle start verdim hemen.cildim hassas olduğu için her maskeyi kullanmak istemiyorum,daha doğallarına yöneliyorum.bu maske kuruyunca sertleşiyor hemen yıkamak gerekiyor.gece sürdüm ve muhabbete daldım.tabi maskeli olarak yüz yüze konuşmam kimseyle,klavye yoluyla.yavaş yavaş kurumaya başladı muhabbet bırakamayacağım bir yerde.bir ara annem içeri girip "aman kamera açayım deme" dedi.
maske artık iyice kurudu.yüz mimiklerine ihtiyacım olmadığı için o an herhangi bir sorun yoktu.amcam nerde olduğumu sorunca anneme bir gidip görüneyim dedim.maksat o korkunç halle şöyle bir görünüp çıkmaktı.ama o an çok kötü birşey oldu.evet onu yaptım ve ben güldüm.oysa mimik vermemem gerekiyordu.o an bütün anatomik noktalarımın isyanına şahit oldum.bu karanlık ve dar asansörde kalmak kadar çaresizlik.maskeyi çıkarana kadar yüzüm o halde kaldı.
yüzümü yıkarken benim zavallı cildimin alabileceği renk ve halleri düşünüp hafif korkuyla aynaya baktım.neyseki herhangi bir kaybımız yok sağ salimim.
Continue reading →
Cumartesi, Ağustos 28, 2010

İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü

1 teşebbüs

En önemli Atatürk biyografilerinden birinin yazarı Lord Kinross'un Osmanlı kitabını gördüm gece.
Patrick Kinross 1952'de İngiltere hükümetinin Atatürk hakkında biyograf yazmasını istemesiyle 5 yıl Türkiye'de kalır.Bir İngilizden beklenmeyecek objektiflikte derin araştırmalarla önemli bir eser ortaya koyar.
Biraz başladım okumaya.Alışkın olmadığım bir stili var anlatımında.Osmanlı'nın son zamanları hakkında okurum genelde.Bu yüzden Osmangazi Orhangazi hakkında pek ayrıntılı bilgilere sahip değilim.
Kitapta Osman'ın 13,yüzyılda putperest moğol baskısından kaçan şamanist Türklerden biri olduğunu söylüyor.Eskişehir taraflarında konakladığı bir evde duvarda asılı duran kitabın ne olduğunu sorup Kuran cevabını alıp sabaha kadar saygıyla okuduğu ve sabaha karşı uyuduğunda rüyasına bir melek girip "kelamımı böyle büyük bir saygıyla okuduğuna göre,çocukların ve çocuklarının çocukları kuşaklar boyu onurlandırılacaktır" diyormuş.
Osman rüyasında bedeninden fırlayan bir ağacın bütün dünyayı kaplayıp altında 4 sıra dağın uzandığı ve 4 nehrin Fırat,Dicle Nil ve Tuna'nın bu dağların arasından aktığını görüyor.Ayrıca istanbul'u 2 yakutla 2 zümrüdün arasına oturtulmuş bir yüzük olarak görüp tam parmağına takacakken uyanır.Edebali bu rüyayı Allah'ın yolladığı bir işaret olarak yorumlar.Osman Şeyh Edebalinin kızıyla evlenmek isteğinde bulunduğunca onay vermeyen Edebali kızını Osmanla evlendirip soylarını büyük bir gücün ve zaferlerin bekleyeceğini söylüyor.
Yalnız çokca anlatılan bir kıssa vardır.Osman o gece duvarda Kuran asılı olan odada saygıdan ayaklarını uzatıp yatmaz.Yani bildiğim kadarıyla Osmangazi şamanist değil zaten müslümandı.
Osman ve oğlu Orhanı çok güçlü,kabiliyetli olarak anlatıyor kitapta.
Başarılarının en büyük sebebinin adalet olduğunu söylüyor.Onlar yobaz değil tam müslümandı diyor.
Biraz farklı inançlarla yazılmış sanırım ama okumaya değer diye düşünüyorum.
Continue reading →
Çarşamba, Ağustos 25, 2010

bari bavul kalsaydı

1 teşebbüs

Yeşilçamın herkesin hayatında az çok bir yeri vardır.
Benim çocukluğum Gülşen Bubikoğlu Tarık Akan filmlerini kollamakla geçti.Evet o ikisi benim favori çiftimdir,ayağa kalktıklarında ortaya çıkan yaklaşık 25-30 cmlik boy farkını görmezden gelirsek.
Yeşilçam filmi izlemek istediğim bir zaman diliminde tvde zapping yaparken karşımda birden Filiz Akın'ı gördüm.Tabi başrol oyuncuları önemli, birde aktör Kartal Tibet.
Filiz Akın dublajı klasik "n"harfi yoğunluğu içinde peltek ağızla yapılmış.
Senaryo zengin kız fakir oğlandan biraz daha farklı ve karışıktı.O an bu filmi seçerek ne kadar isabet ettiğimi anladım.
Filmin son kısmında Şehbar Mübin'e kızıp İstanbul'dan İzmir'e dönüyor.Hocasına durumu anlatıyor.Hocası eşi kanserden henüz ölmüş kardeşi Selman'la evlenmesinin uygun olduğuna karar veriyor.
Yıldırım nişanından eve döndüğü zaman Mübin karşısına çıkıyor ve Şehbar artık nişanlı olduğunu ve kararından geri dönmeyeceğini söylüyor.
Mübin'in gidişiyle üzüntüden hastalanan Şehbar'a yeni nişanlısı Selman'ın ilgisi Mübin'e aşka tövbe ederek gitme kararı aldırıyor.
Basmane Garı'nda vedalaşıyorlar
-saadetler dilerim Şehbar
-sen de mutlu ol Mübin
-ben artık mutlu olamam,aşka tövbeliyim
şeklinde bir ikili dialog başlıyor.
-ama niçin Mübin nedir seni aşka tövbe ettiren?
-bir kadın
-çok mu kötü bu kadın
-aksine eğer kötü olsaydı unutmak daha kolay olurdu
Selman ve hocası bu ikili dialogu izliyorlar.
Mübin trene doğru yöneliyor.Selman:
-dur Mübin sen kalacaksın
Mübin geri iniyor trenden
-her ikinizde birbirinize aşıksınız.ben bu aşkın önüne geçemem.bu yüzden sen burda kalacaksın..., diyor
o an merakla bekliyorum napacağını.ayağa kalkıp dikkatle bakıyorum ve
-...ben gideceğim diyor.
Mübin'in elindeki bavulu alıyor ve trene biniyor.
Şaşkınlıkla ekrana bakıyorum
İzmir'de yaşayan Selman'ın, İstanbul'da Mübin'in bavuluyla ne yapacağını açıklamıyorlar ama daha önce Selmanla evlenme kararı çıkaran hocası orda manidar bir konuşma yapıyor
-söylemiştim size,aşka tövbe olmaz!
Bir yandan da hareket etmekte olan trenle giden Selman'a el sallıyorlar.
Ne senaryolar yapılmış zamanında.Onları izledikçe büyük gelişme olduğu hissine kapılıp mutlu oluyor insan mecburen.Ama iyi desarj ediyor insanı
Unutmuşum 60 70lerin filmlerini.Bu kaynağı keşfettim tekrar,kaybetmemeliyim.
Continue reading →
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Labels