bundan 3 yıl öncesi,3 yıl bir de birkaç hafta...
hazırlık sınavı öncesi gittiğim ingilizce kursunda karşılaştık. ismi kurs olan ama bir sürü güzel zamanlı bir tanışma. başlarda daha kalabalıktık, birkaç ay sonra seyrelip biz bize kaldık. ben ve sevgili dostum.
anlar paylaşmaya başladık, çoğu eforlu ve hızlı kimi durağan, şimdi onlara anılar mı demeliyim.
bir süre daha beraberiz, bir süreden sonra...
bir süreden sonrayı düşündüm işte ben. 3 yılı doldurup birlikte son yılımıza girecekken.
aslında son yanlış bir kelime, izmir bizim dostluğumuzun başladığı yer, kimbilir nereler devam ettirecek. bir sonumuz olmaz tabi, uzak olmak olur sadece ya da uzak mekanlarda olmak...
demek istediğim alışmak eylemi var ya, çok betermiş ayrıca o, burada olmana da baya alıştım ya ben, senin de daha mesafeli bir yere gitmen gerekecek vs, bu işte biraz canımı acıtmaya başlıyor olabilir. acıtmak denilen şey içerilerde bir şeyin, ki muhtemelen o kalp, bükülerek büzülerek küçücük bir hal alıp,kurşun gibi midene doğru ivmelenerek oturması gibi bir şey mi?
şimdiden öyle şeyler oluyor işte içimde, henüz gitmeden gidişini kaldırmak zorunda olacak olmak külçeleşmeye başladı bile.işin garibi, mucizelere inanacak kadar ümitli olan ben bu sefer "dur şimdiden üzülme,belki de gitmez" bile diyemiyorum. sanırım bir gerekçem yok.
bundan daha önce de gelmişti başıma mesafelerde ayrılık. o zamanlar "her ayrılık yeni bir başlangıç" cümlesini öğrenmiştim. başlarda kabullenememiş karşı çıkmıştım "başlangıç isteyen kim, ben yine senli günler istiyorum" diyerek. sonra mantıklı gelmişti, cümle açılmıştı biraz daha çünkü. bundan öncesi ve bundan sonrası, hayatımıza giren kalplerimizdeki yerleri değil de hayatımızdaki konumu değişenler... ayrılık başa gelince de işte, gel de kabul et.
tecrübe ve gözlemlerime dayanarak söyleyeyim, bir süre zaman zaman bir araya gelip, hiçbir şey değişmemiş gibi olacağız; eğlenecek, gülecek ya da duygulanacak. daha sonra işler güçler...sonrasında daha az zaman zaman bir araya gelip, hiçbir şey değişmemiş gibi davranabileceğiz.
buna da tamamım ben, çarklar böyle işliyor nihayetinde.
bir şikayetim yok sadece nasıl olacak derdi işte. yani uzun süredir alıştığım şeyler; birlikte sayısız kursa yazılıp yıl içinde yavaş yavaş eleyip yıl sonunda dımdızlak kalıyor olmak, arayıp izmire gelen her etkinliğin haberini vermen yetmezmiş gibi çevre iller yanı sıra ankara istanbul etkinliklerine de randevulaşmak, kalabalık yerlerde gülüşmek, sakin yerlerde gülüşmek, duygulanmak, üzülmek, susmak, konuşmak, çok konuşmak, müzik dinlemek, ne dinleyeceğini bilememek, dans etmek, dans öğrenmek, dans öğrenmeye çalışmak, film izlemek, film izlerken açılmamış bir koltukta 2 kişi sabaha kadar uyuyakalmak, geç saatlerde kolkola girip koşar adımlarla içinden dua ede ede eve ulaşmaya çalışmak, kitap paylaşmaktan tutup ortak dergi işine girmek, sokakta gitar çalıp etrafa insan toplamak, ilk defa keşfettiğimiz bisiklet yolunda çığlık çığlığa "burası çok güzel, çok mutluyum" diye bağırmak, tek kulaklıktan müzik dinlemek, birlikte şarkı söylemek vs iken. hatta tatil planı yapıp yapıp gerçekleştirememeye, gece yarısı sandviç yemeye kalkmaya alışmışken. demek istediğim geçerken uğramamak ya da geç kaldığımda şarjım bitene kadar aramamana nasıl alışabileceğim.
neyse ki bu yazı erken yazılmış bir yazı, bizim geçirecek bir yılımız daha var.:)
ve eşlik eden
http://fizy.com/tr#s/3pitgg
yani uzun süredir alıştığım şeyler; hayatımdaki güncellemeleri hemen paylaşmak, bir şey olduğundan değil de sırf geyik olsun diye saatlerce konuşmak, sabahlamak pahasına çay içmek, kulakları felç eden sesime katlanıp benimle düet yapman, çocukluk arkadaşlarımdan daha çok çocukluğumu bilmen, senin sevmediğim arkadaşların ve senin onları hep savunman, mutfakta yemek börek kek yaparak geçirdiğimiz zamanlar, hep özleyeceğim ve her daim tekrardan yaşamak isteyeceğim şeyler...
bir de birlikte yapacağımız daha çok şey var, hı?
hüzünün dibine vurmuşken ben, hem mutluyum hem hüzünlüyüm hem de fazla duygusal. tamam ya hiç bi söze gerek yok. ama ben hırçın, kalbi incinmiş bir çocuğum sanki, yüreğimin hassas bir yerine dokunulmuş gibi hissediyorum. her an gözyaşlarımı salabilirim.
fotoğraf ve müzik ve yazı üçü de çok değerli...
birileri bu kıza bloggera bi blogger olduğunu hatırlatsın!!!
Allah'ını seven bu kızın üzerine yazı yazma şeysi atsın...
bu kız yazı yazsın vesselam burada biter bu kelam :) okibye
mesafelere mahkumuz yine galiba sanırsam :(
ayrıca her daim özlemlerdeyim, ben seni özlemekteyim...
ders aralarında buluşmak olsaydı da ben nefret ettiğim derslere yine maruz kalsaydım düşünceleri bile geliyor aklıma, bazen... o kadar özleme yenik düşmüşüm yani...
nerden aklıma geldi, neden geldim yine bu blog yazısına?
buraların vefasız insanı yeni yazılar olmalı ki eskilerde takılı kalıp, hüzünlerin dibine vurmayayım. gerçi ben her dem hüzünlerdeyim ya neyse...
yazmayı unuttuklarım, aklıma gelenler, yani söyleyeceklerim var..
geçenlerde aklıma abdulcebbar geldi, konuştu benimle... unuttunuz siz beni dedi, 1. sınıfta mı bırakmıştık biz onu... fotoğraflarda saklı kaldı tabi tabi. kıro kıro sırıtmayı özledim ben yani...
sana sürekli sızlanmayı özledim bir de, zırt pırt fotoğraf çekinmeyi özledim, yokluğunu kabullendiğim zamanlardayım işte...
bavulunu hazırlamak yerine benimle vedalaşmaya gelmeni, en dar zamanda bile seninle dertleşmeyi, anlatacaklarımız bi türlü bitmek bilmediğinden kapı önü sohbetlerimizi özledim... tam ayrılacakken dönüp tekrar bişi söyleyip bi türlü ayrılamamak, kuklaların yapım aşaması halindeki dağınık odamda yatağın üzerinde hemen kendine yer edinip bilgisayara dalman, bi de sürekli çay isteyip durman... bunlar gerçekten artık anı galiba...
uzun mesafelerde yürümek zorunda bırakılmayı bile özlemiş olabilirim. bu konu hakkında gelgitler yaşıyorum ama, tam emin değilim, olabilirim...
ama seni özlediğim kesin, özledim çılgınlar gibi, deliler gibi özledim...
ayrıca uzun zamandır duymadığın için söylüyorum bunu, beklemediğin bi anında bu yazıyı okuduğunda kulağında çınlasın! '' çok tatlıyım dimi?''
kocaman kocaman kocaman öpüyorum, sulu sulu ve sulu :P