not: bu yazı vicdani rahatsızlıklardan biraz arınarak ve yandaki en çok oyu alan esprili yazı önderliğine yazılmıştır.
suç deyince, çoğunluğun aklına geleceği gibi verdiği sözü tutmamaktan sabıkalıyım. tutmama değil de tutamama diyelim. tutamama değil de kendince olabilecek her yola başvurup, en son rota belirleyeceğini düşünüp durumla ilgisi olmayan birine saygısızlık yapmaya kadar gitme ya da. yani sonuç olarak ortada kalmış, yetim bir söz.
örnekle bundan 7 yıl kadar önce, ortaokul son sınıfta okulun son günü, kantine 25 krş borç yapıp, en üstte olan sınıftan inmek zor geldiği için çıkışta veririm diye düşünüp, çıkışta da unutup gitmişliğim var. zaman geçtikçe ödenmemiş borç, çekinceyle üzerine kalıyor insanın. şimdi gitsem, söz verdiğim kişi orada mıdır, bulabilecek miyim, oradaysa tanıyabilecek miyim, ne diyeceğim diye ertelendikçe erteleniyor, ağırlaştıkça ağırlaşıyor, borçlar, sözler...
verdiğim sözler hep aklımın köşesinde durur ,yerine getirene kadar. sürekli ikiz gibi beraber gezeriz anlamında değil de hatırlatacak şeylerle karşılaşıp dururum, her şeyle de hatırlayabilirim. genellikle aşırı söz vermemeyi seçtim ben de, cümlelerim çoğu zaman ya "söz vermeyeyim ama..." ya da "bakayım ben ona..." şeklinde kuruluyor. ama bazı zamanlar içimden o şeyi yapmak çok gelirse bangır bangır veriyorum o sözü, kesin tutmak istediğim zamanlarda. ve böyle verilmiş bir sözü tutamamışlığın verdiği, kazık atmış olma hissiyle yaşamanın zorluğunu, verdiği sözü tutamama vicdan azabı olanlar hariç hiç kimse de anlayamaz. mesela o sözün fiilini, farklı bir alanda her gerçekleştirdiğimde, sen şimdi bunu yapıyorsun ama daha verdiğin sözü bile tutamayan bir dolandırıcı oldun hiç kıymeti yok, nasıl böyle bir kazık atabildin, diye içim içimi yemeye başlıyor. o sözü tutana kadar ya da en azından tutabileceğimi bilene kadar, suçluluk duygusunu beraberimde taşıyorum, taşıyordum.
evde olmadığım şu birkaç günde bu psikolojiye sahip karakterleri araştırdım, itiraf ediyorum amacım vicdanımı rahatlatmaktı. verilen sözü tutmayan karakterlere sözü önemseyen toplumlarda daha orta çağ zamanlarında kürek cezası gibi cezalar verilmiş. kişisel anlamda genelde bunun baskısını üzerinde hissedip, bir zaman sonra tutmaya karar veren ve rahat bir nefes alabilen insanlar mevcut. tam olarak istediğim psikolojiyi yansıtan bir döküman bulamayınca biraz forum, sözlük karıştırdım. genellikle sözünü tutamayan insanlar unutkanlıkla, önemsememekle yargılanmış, böyle insanlardan uzak durmak gerekiyormuş falan, bense gerçekten hiç unutmuyorum. bu da istediğim psikoloji değil.
son olarak psikolojiden anlayanlarla paylaşmaya karar verdim.ortaya bir iki madde çıktı.
sözü verdiğin zaman sözü yerine getirebiliyor muydun, imkanın var mıydı?
şimdilik elinde olan her yolu denediğini düşünüyor musun?
yerine getirmediğinde sözü verdiğin kişiye verdiğin zarar, yaşattığın eksi vs?
ahlaken ise mümkünü yoksa üzerindeki mesuliyet kalkıyor, fiiliyattan önce niyete bakıp sözünü tutamadığın kişiyle arandaki muhabbeti suçluluk duygusuyla kaybetmemek için vicdani rahatsızlığı taşımamayı ve eğer imkanın olursa muhakkak yerine getirmeyi öneriyor.
bu yolla kazık atma hissi ve geçenlerde aklıma gelen çözüm bulma arayışımın saygısızlığa gitmesi birbirini nötrledi ve nur topu gibi tutulamayacak kategorisinde bir sözüm oldu.
tutulmamış sözün ağırlığından kurtulmak için içten gümbür gümbür gelen söz verme hissini bastırır mıyım, hiç sanmıyorum. :)
yazıyı okurken bana verilen sözü hemen anımsayıverdim :) sen sanki atkı örceeedin baaaa... DANK senin kafana... izmir'e bile kar yağmışken bu sözü hatırlatmak gerek. sonra bi 3 yıl sonra vicdan azabı falan çekersen, sözümü tutamadım diye bilirsin kıyamam ben sana :)
bir de ben yokkene oralara kar yağmış ya... içimde kaldığını belirtmek isterim. nitekim seninle böyle bir karşılıklı kartopu oyanayaydık iyidi. döktürseydik happy happy day eşliğinde falan.
tatil de ders falan yokken, bahanen de azken, ben oraya geldiğimde bir süprizle çıkarsan diyorum yani atkımı ortaya... krem renginde olcaktı hatırlatması da gelsin. öperim seni yeeaaaaaa