Köşe başı yol üstü çocukluğumun her karesi akşamsefası çiçeğiyle dolu benim. Her açık hava serüvenimde, akşamsefalarım beklerdi beni, güneşin batmakta olduğu herhangi bir köşede. Bırakır elimde ne varsa, unutur gideceğim yönü girerdim akşamsefalarının dünyasına izinsiz.Zamanı durdurur hırsla çıkarırdım içindeki siyah tohumunu. Gayretimi o dakika şahlandırır zevkle azmi birleştirir bütün tohumları teker teker ayırırdım yuvasında. Vicdanım kararsız, ama mazeretim değişmez. Hepsinin bittiğine emin olunca, biriktirdiğim tohumları dağıtmaya başlardım başka topraklara. Böylece akşamsefasını daha çok yere yayıyordum kendi dünyamca.
Hayatın akışı bana akşamsefalarımı kaybettirdi. Artık ne geçtiğim yollar, ne de köşe başları vardı bekleyenimi ağırlayan. Ben de unuttum siyahını ayıkladığım yitik mazimi.
Ve bir film sahnesi gözümün önünde. Yaz yağmuruyla başlayan bir hikaye… Zamanın ilk yaz yağmuru buluşturuyor onları ve har yaz yağmuru sihirli bir dokunuş gibi tesadüf kalıbına sığınarak getiriyor onları birbirine. Vedaları da yine bir yaz yağmuruyla oluyor.
Bilinçaltıma yüklenen içli yaz yağmurları fönlü saçı bozulmasından ya da trafiğin sıkışmasından çok daha fazlası. Gecesinde gök gürültüsüyle uyandırmaz, gündüzünde buğulu bir pencere sunar. Yaz yağmuru telaşlı bir anında dudak kıvrımındaki bir serinlik.İlk anda çözemez kaynağını bu serinliğin çevreni süzersin senden başka hisseden var mı diye.Birkaç adım sonra bu sefer tam burnunun ucuna konar bir tane daha. O an anlarsın vakit kısa bir mola vaktidir. Hemen kendini yakın bir çaycıya atar, yağmura en yakın olabilmek için bir cam kenarı seçersin. Cama vuran damlaların serin görünümüyle çayın içine sıcak sıcak akması birbirini dengeler o an. Sonrasında hayaller alır gününün telaşe anlarının yerini. Ya da bazen içinden bir çılgınlık geçer. Sığdıramazsın kıpır kıpır içini dört duvar arasına. Bir de “yaz yağmuru asitli olmadığından saçlara iyi gelir” diye bilimsel bir kılıf hazırlayıp kendine hiç istifini bozmadan yürümeye devam edersin. Konuşulmaz o dakikalarda. Yanındaki elin, başparmakla işaret parmağı arasında gizlinen sevgi damarına birleştirirsin kendininkini. Yağmur şefkatli bir anne gibi bir yandan yüzünü okşayıp konuşur, sen dinlersin puslu zihnini tamamen odaklamaya çalışarak.
Tatlı serinliği dudağımın kıvrımında hissettiğim bir anda tamda çevremi süzmeye hazırlanırken tekrar buldum kayıp mazimi. Akşamsefaları tüm sevecenliğiyle kaplamış yine bir köşe başını. Eski bir dostun hasretiyle yaklaştım, bu sefer tohumuna dokunmadan. Gökyüzünden düşen her bir katre ihtişamını artırıyor, akşamsefası zırhını kuşanmış küheylan gibi gitgide açılıyordu. Güneşin ışıltısı kayboldukça; yağmur hızlanıyor. Artık iri damlalar yıkıyordu yeryüzünün tozunu. Yağmurdan bir kaçış başlıyor, bir tek akşamsefası tılsımlı bir ayna gibi parıldıyor, kana kana içiyordu yağmurun serinliğinden. Kolay olur muydu onca kışın ardından gelen kavuşmada hasreti bir anda giderebilmek. Semadan dökülen her damlanın gönlünde bir akşamsefası, her damlada en hızlı olabilme çabası. Akşamsefası sabırsızdır bu bekleyişte belki ama ümidini hiç kaybetmez yağmuru gecikse de. İlk kavuşan nazlı bir edayla kıvrıla kıvrıla nispet eder diğerlerine. Ve nihayetinde her katre bulur kendi akşamsefasını.
Yağmurun akşamsefasına olan bağlılığı gönüllere mızrak olur. Akşamsefasının yağmura sadakati mahlukata sual.
Akşamsefalarına bakıyorum tek tek. Çiçekleri cesaretin asilliğiyle açılmış, tohumlarını gururla salıyor toprağa. Yağmur iyice hızlanıyor, akşamsefaları sonsuz bir güvenin rehavetinde. Onları yalnız bırakıp ayrılıyorum köşe başından. Yılların derinliğine hapsettiğim akşamsefası mazimi bu defa bana dokunaklı yaz yağmuru getiren. Kimi zaman bir park kenarı, kimi zaman bir köşe başı; her dudak kıvrımı serinliğinde, gözlerimin hedefi sabırsız akşamsefaları…
not:karalamatadnda.blogspot.com 'un 8 mart yazısıdır.